Kore RPG
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

SC Entertainment 2011 Seçmeleri

+4
Lee Su Dae
Park Seo Ra
Kim Mi Young
Admin
8 posters

Aşağa gitmek

SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty SC Entertainment 2011 Seçmeleri

Mesaj tarafından Admin Paz Mart 20, 2011 12:25 am

Kapının önünde sabırsızca bekleyen uzun bir kuyruk vardı. Dans eden, sesini açan, ya da sadece heyecandan ritmi bozulmuş nefesini düzenlemeye başlayan kızların hepsi; biraz sonra başlayacak olan seçmeleri bekliyordu. Herkes o şanslı '4 kişi'den biri olmak istiyordu. Hünerlerini göstercekler ve seçilmek için dua edeceklerdi.



Not:
*Başlığın altına seçmelerde ne yaptığınıza dair yazınızı ekleyiniz. Sonuç bu yazılara göre belirlenecektir.
*Seçmeler 4 kişilik bir kız grubu içindir.
*Jüriyi oynatmayınız.

Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 38
Kayıt tarihi : 10/03/11

Kişi sayfası
Maddi Durum:
SC Entertainment 2011 Seçmeleri Left_bar_bleue100/100SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty_bar_bleue  (100/100)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty Geri: SC Entertainment 2011 Seçmeleri

Mesaj tarafından Kim Mi Young Paz Mart 20, 2011 2:43 pm


Mi Young taksiden inip kafasını kaldırdı ve büyük camlarla kaplı uzun binaya baktı.

"Başarabilirim..."


Ayakları bir an önce, hayatının en büyük heyecanını yaşayacağı yere gitmek için can atıyordu adeta. Ufacık bir şansı olmasa bile bunu yapmak istiyordu. En azından küçükken ayna karşısında saç fırçası ile şarkı söylediği için, aylarca onunla dalga geçen kardeşine ; bir korkak olmadığını kanıtlaması için bunu yapmalıydı.

Büyük merdivenleri aşıp giriş kapısına kadar geldi. Siyah üniformaları ve ellerinde ki telsizleri ile bir çok güvenlik görevlisi koşuşturuyordu. Göbekli bir görevli Mi Young'a seslendi.

"Bu tarafa lütfen, bayan." Otomatik kapıyı gösterip gelmesi için işaret yaptı.

Mi Young yavaşça güvenlik görevlisinin gösterdiği kapıya ilerledi. Göbekli adam kollarını tutup kaldırdı, arkasında duran bayan güvenlikçiye eli ile işaret yaptı.

Kadın güvenlikçi elleri ile Mi Young'un bedenini yokladı, ceplerine baktı. Daha sonra çantasını araştırarak birşey bulamayınca "İçeri, X-Ray cihazına lütfen." dedi nazik bir sesle.

Mi Young tatlı bir şekilde gülümseyip otomatik kapıdan içeri girdi. Çantasını, cebindeki bozuk paraları, ev anahtarını ve cep telefonunu plastik sepetin içine bırakıp yavaşça cihazın içinden geçti. Boynundaki gümüş sandığı kolyesinden dolayı ötmediği için mutluydu.

Eşyalarını ve çantasını alıp X-Ray cihazının gerisinde kalan kalabalığa baktı...

Bedava yiyecek dağıtıyormuşçasına uzun bir kuyruk vardı. Tek ayağının üzerinde dans etmeye çalışan, cırtlak sesini düzeltmeye çalışan, öksüren, elindeki kağıtlardan çeşitli dualar okuyan, bir köşeye çekilmiş ağlayan bir sürü genç kız vardı...

Hafif bir titreme almıştı ince bedenini. Küçüklüğünden beri korkardı insan içine girmeye. Birilerinin önünde yeteneklerini sergilemek, yemeğin altını yakmadan pişirmek kadar zordu onun için. Titreyen bakımlı elleri, sıcak bedeninde hala soğuk olan boynundaki kolyeye erişti. Kolyeyi hafifçe sıcak tenine bastırıp, güzel gözlerini sıkıca kapattı. Kuzeniyle beraber, yağmurda ıslandıkları zaman ki sözleri aklından yavaşça kalbine akmaya başladı.

"İstiyorsan başarabilirsin. Sen benim meleğimsin, başaramazsan o küçük kanatlarını kırıveririm." Sıkıca sarılmıştı kuzeni Mi Young'a. Yağmurun sayesinde yüzünden ayrılıp kuzeninin omuzlarına damlayan fondoten, kırmızı rujun birleşimiyle ilginç bir renk bırakmıştı genç adamın omuzunda. Ağlamasının farkedilmediği için rahatça hıçkırıklara boğulmak rahatlatmıştı onu. Kaldırıma çivi gibi çarpan damlaların çıkardığı sert sesler, genç kızın tiz ağlamasını rahatlıkla bastırıyordu.

Bir süre sonra elini kolyeden çekip, dolan gözlerini aralayıp uzun kalabalığa baktı. Bin kat daha fazlasını yapabilirdi. Başarabilmenin getireceği rahatlığı, parmak uçlarında hissedebiliyordu.

Hepsi aklında tek bir düşünce ile gelmişti. '4 şanslı kızdan biri olmak...'

Yavaşça kuyruğun sonuna girdi. Arkasından gelen iki kız bağrışıp duruyorlardı.

"Lanet olası koca poponu biraz daha erken kaldırsaydın, şimdi o kızın yerinde biz olacaktık." Eli ile Mi Young'u göstererek.

"Bana diyene bakar mısın? Annenin yaptığı ballı sütü üzerime döken kimdi? Neymiş, 'Bunu iç, sesin açılır.' " Üzerine süt dökülmüş ve değiştirmeye tenezzül bile etmediği tişörtünü gösterdi.

"Aish, kes lütfen. Güzel sesimi sana laf yetiştirmek için yoramam." dedi boğazındaki gıcıklanmayı hafif bir öksürük ile temizleyip elleri ile boğazına masaj yaparken.

Odadan çıkan bir kızı görünce heycanlı kalbine korkular üşüşmeye başladı Mi Young'un. Bakımlı sarı saçları dağılmış, tırnaklarındaki ojeler kemirilmekten soyulmuş, pembe topuklu ayakkabısının uzun topuğu kırılmış, ağlamaktan makyajı akıp gözleri şişmiş bir kız çıkıvermişti içeriden.

Kapıda bekleyen erkek arkadaşının boynuna atlayp ağlamaya başladı. "Bana dondurma yedirdin, sesim uçtu. Topuğum kırıldı, bileğim acıyor oppa." diye hıçkırdı gözlerinden akan sürmeleri, genç adamın beyaz tişörtünün omuzlarına sürüldüğünü bilmeden.

İçeri bir çok kişi girip çıkmıştı. Kimi az önceki sarışın kız gibi ağlıyor, kimi gülüyor, kimi ise dans etmekten acımış kaslarını ovuşturuyordu.

Kapıdaki görevlinin sesini anons etmesi ile irkildi, kasları titremeye başladı. Kalbinin göğüs kafesine yaptığı baskı, vücudundaki adrenalinin yükselmesine sebep oluyordu.

Görevlinin yüksek bir şekilde "Kim Mi Young." demesiyle titreyen ayaklarını yerinden oynattı, çift girişli kapıya doğru yöneldi. Kafasını içeri uzattığında kocaman bir sahne, bir kaç sandalye, masada oturan jüriler, ses sistemi ve birbirine dolanmış kablolar gördü.

Ayaklarını içeri attığında kalbindeki şiddetli çarpı yerini yavaş yavaş büyük bir güvene ve başarma duygusuna bırakıyordu.

Nasıl başladığını, ne yaptığını bilmeden kendini büyük sahnede, elindeki mikrofon ve dudaklarından dökülen yumuşak kelimelerin ortasında buluvermişti...

Salonu dolduran yumuşak ve etkliyeci sesi, giriş kapısından onu dinleyen diğer kızların birbirlerini dürtüp, Mi Young'a kıskanç bir şekilde bakmalarına neden oluyordu.

Mikrofonu sıkıca kavramış, titreyen ve terleyen elleri ile tutuyordu. Ciğerlerinden çıkıp, boğazını aşıp dudaklarına düşen kelimeler, ürkek ancak bir o kadar da güvenle mikrofondan yükselip ses sistemlerine gidiyordu.

Bir eliyle tuttuğu mikrofonu yavaşça yere bırakıp, hafifçe titreyen bedenini yumuşak dans hareketlerine bıraktı...

Gözlerini kapatıp yavaşça dans etmeye başladığında aklında sadece bir kaç kelime vardı. "İstiyorsan başarabilirsin. Sen benim meleğimsin."


Şimdi biriktirdiği umutları toprakla buluşturma zamanıydı. Yıllardır dışarı vuramadığı potansiyeli harekete geçirmenin tam zamanıydı. Usanmayıp, topraktan başını tüm olumsuzluklara rağmen çıkaran ufak bir tohumdan farkı yoktu... Şimdi kendini toprağına kavuşturmalıydı.

Yerden eğilip aldığı mikrofona yavaşça fısıldadı. "Toprağım olurmusun?"

Gözlerinden istemsizce akan yaşlar, mikrofonun küçük deliklerinden içeri sızmayı başarmıştı. Umutlarını yeşertip fidana dönüştürecek ilk göz yaşlarını, korkarak kırpıştırdığı gözlerinden dışarıya bırakmıştı...

Ona düşen tek bir şey vardı ; Tohumun büyümesini beklemek...



[Yıldızların ışığı sönmez, sadece keşfedilene kadar gizlenirler gökyüzünde...]

Like a Star @ heaven


En son Kim Mi Young tarafından C.tesi Mart 26, 2011 3:09 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Kim Mi Young
Kim Mi Young
Idol News Yazarı
Idol News Yazarı

Mesaj Sayısı : 26
Kayıt tarihi : 11/03/11
Yaş : 35
Nerden : Seoul

Kişi sayfası
Maddi Durum:
SC Entertainment 2011 Seçmeleri Left_bar_bleue60/100SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty_bar_bleue  (60/100)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty Geri: SC Entertainment 2011 Seçmeleri

Mesaj tarafından Park Seo Ra Paz Mart 20, 2011 4:45 pm




Pek fazla sevdiği arkadaşının gece vakti gönderdiği, uyku sersemiyken anlamadığı fakat düzgünce okuduktan sonra gözlerinin faltaşı gibi açılmasına neden olan mesajı gördüğünden beri evinin salonunda cirit atıyordu genç kız. Şüpheliydi. Eski okul yıllarında bir grup erkeğin şarkı yarışması olduğunu, ünlü olabileceğini söyleyip üç saat boyunca alışveriş merkezinde bekledikten ertesi günü okula gittiğinde maruz kaldığı eşek şakasından sonra bunun da şaka olabileceğini fikri geziniyordu aklında. Yine de Su Dae böyle ciddi bir konuyu tiye alabilecek birisi değildi. Sonuçta ikisininde hayali buydu. Arkadaşının şaka yaptığını düşünmekten ziyade salonun ortasındaki cevizden yapılma masanın üzerinde duran dizüstü bilgisayarını kucağına alıp eğlence şirketinin süslü resmi sitesini gezmeye başladı. En sonunda sayfanın ortasında pek çok kişinin tıkladığı sevindirici duyuruyu gördükten sonra gözlerinden süzülen bir iki damla yaşı dahi silmeye fırsat vermeden odasına girip kendisine büyük bir özenle çeki düzen
vermiş, apartman görevlisinden çağırmasını istediği taksiye atlayıp şu anda bulunduğu yere, etrafında bulunan kendisine ruhen benzeyen kızlarında arasına, seçimlerin yapıldığı şirkete gelmişti. Ve herkesin iyi yaptığı şeyi yapmakla meşguldü. Beklemek.

Unuttuğu şeyler olmuştu elbet. Söyleyeceği şarkıyı seçmek gibi. Fakat, etten bir duvar gibi önünde uzanan sıranın kendisine gelmesine daha epey vaktinin olduğunu görünce bu durumu yadırgamadı. Sıranın ön kesimlerindeki, yanında arkadaşlarını getirmiş kızlar nefes egzersizleri yapıyor ve midelerini bastırmak için şirketin karşı sokağındaki küçük büfeden alındığını belli eden poşetteki ıvır zıvırlarla kendilerini oyalıyorlardı. Seo Ra'nın da bir şeyler yapması lazımdı; eğer böyle tek başına beklerse cinnet bile geçirebilirdi. Otomatik kapının ardından kendisine doğru koşarak gelen arkadaşına sarılıp duvara monte edilmiş siyah deri koltuklardan birine oturdu. Kulağına eğilerek sarkısı olmadığı söylemesi gerekiyordu; böyle yapmazsa ona köpeğini arabada unutan biriymiş gibi bakabilirlerdi. Elinde sıkı sıkıya tuttuğu sıra
kartını fermuarlı cebine güvenle koyduktan sonra çantasından müzik çalarını çıkartıp kulakların birini kendisine diğerinide arkadaşının kulağına geçirdi. Herkes şarkısını mırıldanmakla meşgulken Seo Ra açtığı müzik listesinden yeni manikürlü pembe ojeli tırnaklarıyla aşağı yukarı tuşlarıyla oynayıp şarkısını aramakla geçiriyordu zamanını. En sonunda geçen gece uyumadan önce dinlediği ve bir zamanlar ve huzur bulduğu şarkının üzerinde durdu ve aradığını bulmuşcasına sırıtarak hem şarkının sözlerini
hatırlamak için hemde tonlamaları düzgün çıkarabilmek için ruhunu müziğe bıraktı. Hayalleriyle birlikte..

Hayallerinde müzik vardı ve dans ve sahne ya da içine müzik işlenmiş her hangi bir şey... Kız arkadaşlarıyla katıldığı pijama partilerindeki hayallerin ne? oyununu,
sınıfça gittikleri karaoke barda şarkı söyleyişini, evde rahat koltuğuna yayılıp gençlik dergilerindeki star ışığın var mı? testlerini çözüşünü, duştan çıktıktan sonra buharlı aynanın karşısında saç fırçasıyla şarkı söyleyişini anımsadı. Hepsi aynıdı. Müzikti. İlkokul öğretmeninin "Büyüyünce ne olacaksın?" sorusuna "Yıldız olacağım" demek gibiydi.. Yıldız olmak istiyordu Seo Ra. Herkesin görebildiği ama kimsenin ulaşamadığı masum yıldız. Ve bunu için buradaydı. Ulaşılmaz yıldız olmak için.
Kendisini uçakta uyuyakalan yolcuyu uynadıran görevli gibi sarsan arkadaşına ne var? şeklinde baktı. Yerinden kalkıp müzik çalarını çantasının derinliklerine gönderdi. Sıraya geçmesi gerekiyordu gittikçe azalan kişi sayısına baktıkça boğazı kuruyordu. Arkadaşının elinki bitmesine ramak kalan şu şişesini kaptığı gibi kafasına dikti ve bronz tenli kızın arkasındaki yerini aldı. Soluk ama şık renge boyanmış duvardaki büyük saate bakıp aklında ritimler oluşturuyordu. Söyleyeceği şarkıyı biliyordu fakat karşısında dans figürleri çalışan kızları gördükten sonra pek fazla aceleci davrandığını anlamıştı. Derin nefesler alıp herkesin yaptığı gibi o da sesini kontrol altına almaya çalışıyordu. En sonunda bu işi bırakıp önündeki bronz tenli, kendine güveni tam kızın içeriye girişini, şarkısını ve dansını sergileyişini ve salondan çıkarken ki yüz ifadesini dikkatle inceledi. Yine de en ufak bir ifade dahi bulamamıştı güzel yüzünde. Yoksa içeride yüz ifadeni kimseye belli etme gibisinden şeyler mi söylüyorlardı. Ellerini ağzına götürüp öksürüyormuş gibi yapmasından dolayı kendi sırasının geldiğini anlaması pek vaktini işgal etmemişti.

Yapabileceğini hissediyordu genç kız. Önce ellerini yavaşça mikrofona götürdü ve zihinini hayallerine açtı Seo Ra. Sonra yavaş yavaş salona dolan duygu yüklü melodi ile harmanlanarak eğildi mikrofona. Parlatıcı sürdüğü dudaklarından çıkan ve kalbine damlayıp küçük küçük izler bırakan sözleri en son bir başkasına söylemişti. Her ne kadar
aklından çıkarmış olsada şarkıyı aynı duygularla söylemeye çalışıyordu. Her duyduğundan kalbinde bir burukluk bırakan bu şarkı bu sefer onu mutlu ediyordu. Onu hayallerine yaklaştırabilecek bir adımdı. Kendisinde üzücü bir anıya sahip olmasına rağmen.. Şarkının son tekrarını yaptıktan sonra sıkı sıkı kavradığı mikrofondaki ellerini gevşetti ve daha önce hiç çalışmadığı, sadece doğaçlama hareketler yapacağı dansı için yeni müziğin gelmesini bekledi. Küçüklükten beri eğitimini aldığı klasik baleyi her ne kadar çalışmaya fırsatı olmasada bunu modern dansla karıştırıp ruhunu dansına işleyerek sergilemekten kaçınmamıştı.. Küçük görünen ama büyük yıldız olmak için..


En son Park Seo Ra tarafından Ptsi Mart 21, 2011 8:06 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Park Seo Ra
Park Seo Ra

Mesaj Sayısı : 37
Kayıt tarihi : 11/03/11

Kişi sayfası
Maddi Durum:
SC Entertainment 2011 Seçmeleri Left_bar_bleue60/100SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty_bar_bleue  (60/100)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty Geri: SC Entertainment 2011 Seçmeleri

Mesaj tarafından Lee Su Dae Paz Mart 20, 2011 5:13 pm

Su Dae siyah arabasının, konforlu koltuğundan kaldırdığı poposunu, tırnaklarında pembe oje olan elleriyle ovuşturup dışarıya çıktı. O tam bir araba delisiydi! Geçenler de Busan’dayken babası arabasına el koymuştu da, ağlamaktan tam bir hafta evden çıkmamıştı. Onun o haline acıyan annesi hem ona hem de tatilinin boşuna gitmesine üzüldüğü için babasını zar zor ikna etmişti ve arabasına annesi sayesinde kavuşmuştu. Bu gün de buraya arabasıyla geldiği için annesine minnettardı.

Arabadan inip çok düşünmeden kafasını kaldırdığında, karşısında duran koca, siyah camlarla döşenmiş binada ki, süslü harflerle yazılmış ' SC Entertainment ' yazısını görünce

'' İşte geldim.. ''

diye mırıldanarak, elindeki küçük boncuklu, beyaz çantasını koluna takıp tedirgince içeri doğru küçük adımlar atmaya başladı.

Kenarlarında demirden parmaklılar olan koca merdivenlerden yukarıya çıkıp giriş kapısına kadar geldiğinde, titreyen el ve ayakları onu çoktan rahatsız etmeye başlamıştı. Uzun, karamel tonlarındaki saçlarının ensesine değmesiyle rahatsızlığı daha da artmıştı. Kendini dikenli gül bahçesinde açan minik papatya gibi hissediyordu. Tüm güller üstüne üstüne gelip dikenlerini ona batırıp batırıp çekiyor gibiydi.

Küçük çantasından çıkardığı rastgele bir tokayla saçlarını özensiz bir şekilde toplayıp ilerlemeye devam etti. O küçücük çantaya o kadar çok şey sığdırmıştıki.. Çantanın fermuarını zor kapatmıştı.

Görünürdeki onlarca iri yapılı adam ve orta yaşlı kadın, bir o tarafa bir bu tarafa koştururken başvuru yapmaya gelen şişman, zayıf, güzel, çirkin bütün kızlara ne yapmaları gerektiğini söylüyorlardı. O ise türlü türlü kızları görünce kendini, saçma olduğunu bildiği halde savaştaymış gibi hissetmişti. Sanki oradaki bütün kızlar onun düşmanı, görevliler ise ona yardım eden askerler gibiydi.

Görevli adamlardan birinin herkesi bir yöne çağırmasıyla durduğu yerinden kıpırdayıp, güvenlik görevlilerinin olduğu tarafa gitti. Erkek görevlinin o ve diğerlerine 30 yaşlarındaki kadın güvenlikçiyi göstermesiyle kızıl saçlı bayan, sıra ona gelince Su Dae'nin kollarını kaldırıp yoklamaya başladı. Kendini hala savaştaymış gibi hissediyordu, sanki şimdi de o düşman askeriymişte üstünde bomba arıyorlardı.

Çantasını ve taşlı yüzüğünü bayana verip büyük kapıdan geçince ötmediği için sevinerek, titreyen ve aynı zamanda cılız sesiyle

'' Teşekkür ederim.. '' diyerek beyaz, boncuklu çantasını ve taşlı yüzüğünü geri alıp, bayana gülümsedi Su Dae. Bu sefer de üstündeki bombayı bulamamışlar gibi hissediyordu kendini. Tatlı kadının,

'' Kendini bu kadar kasma tatlım. '' sözüne karşılık vücuduna orantılı olan yüz hatlarıyla onay verircesine tekrar gülümseyip, hızlı adımlarla oradan ayrıldı.

Evden, annesinin o koca çenesine rağmen erken çıkmayı başarmıştı ama önündeki kocaman kuyruğu görünce şaşırmış bir surat ifadesiyle küçük gözlerini büyüterek, kuyruğun en arkasında duran garip giyinimli kızın yanına doğru yürüdü. Bu sefer de savaş alanında yiyecek almak için sırada bekleyen askerler gibi hissetmişti kendini.

Etrafın da okadar çok insan vardı ki..

'' O 4 kızdan birisi olabilir miyim? '' diye düşünmeden edemedi.

Etrafına ufak bir göz attığında, çoğu genç kahvaltısını yapamamış kuyrukta bir şeyler atıştırmaya çalışıyor, çoğu ise söyleyecekleri şarkı sözlerine ellerindeki kağıtlarla çalışıyordu. Allahtan o şarkısının sözlerini ezbere biliyordu ve bu şarkı onun çocukluktan beri çok sevdiği bir şarkıydı.

Su Dae odadan her çıkan kızı dikkatle inceleyerek, kimisinin suratında koca bir gülümseme, kimisinin suratında ise bir kaç damla yaş görüyordu ve suratında da istem dışı bir somurtma oluşuyordu. Sevinçli çıkan kızları biraz kıskanıp diğerleri için de elinde olmadan üzülüyordu.

Seçilmemiş olursa Busan'daki ailesine ne diyeceğini ve kendisinin ne kadar üzüleceğini düşünmeye başladı. Gerçekten hastanelik olabilirdi. Çünkü bu seçmeler için aylarca arkadaşlarıyla çalışmıştı.

Arkadaşları..

'' Mi Young ve Seo Ra ne yaptı acaba? '' diye geçirdi içinden. O iki tatlı kızı çok seviyordu. Gereğinden fazla seviyordu hem de. Ailesi Busan'dayken onların yokluğunu hissettirmeyen o ikisi olmuştu çünkü.

Açık pembe far sürdüğü bal rengi gözleriyle etrafına bakındı bir süre onları görebilme umuduyla fakat bunun anlamsız olduğunu anlaması uzun sürmedi. O yüzden önüne geri dönmesiyle, sırada ona 1 kişi kaldığını görmesi bir olmuştu. Koskoca insan sürüsü bir anda nereye kaybolmuştu? Yoksa zamanın nasıl geçtiğini anlamayan Su Dae miydi? Ama bu artık önemsizdi. Çünkü sıra artık ona gelmişti ve o kendini savaşta düşmana en yakın olan asker gibi hissediyordu.

Titriyordu. Elleri, bacakları neredeyse her yeri titriyordu. Heyecandan o an ölebilecek gibi hissediyordu kendini. Derin derin nefes alarak isminin söylenmesini beklerken, kocaman bir kafası olan kilolu görevlinin sert ses tonuyla,

'' Bayan Lee Su Dae ! '' diye bağırmasıyla korkmuş, başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissetmişti. Bu adam onu yerdi! Korktuğu için acele ederek durduğu yerden kıpırdayıp ayağa kalktı.

Sarı topuklularının ' tak tak ' sesleri koskoca binada ona yalnızlık hissi verip, kulaklarını çınlatıyordu fakat o ilerlemeye devam ediyordu. ‘Komutanın artık savaşa hazırız’ emrini yerine getiriyordu sanki.

Büyük ve gri kapıya ulaştığında içeri girip heyecandan sararmış elleriyle siyah mikrofonu kavradığında, müziğin rahatlatıcı sesiyle heyecanı uçup gitmiş, uzun, siyah kirpikli gözlerini kapamış bir şekilde şarkısına başlamıştı.

Şarkısını söylerken ağzından çıkan her bir kelime ona yıllar önceki acı anıları hatırlatıyor ve bu Su Dae’nin daha fazla duygulanmasına sebep oluyordu. Gözlerinden, biraz önce kuyruktayken ağlayarak çıkan kızlar gibi birkaç damla yaş, yerdeki göz alıcı fayansların üzerine damla damla dökülüyor ve Su Dae’nin kulaklarını paramparça ediyordu.

Şarkısındaki hatıralar onu o zamanlara doğru çekip hiç bırakmamak istiyor gibiydi sanki. Ama şarkısının bitimine az kala hatıralarından kopmayı başarıp kendini kaybetmemişti Su Dae. Çünkü ozamanlara giderse tekrar üzüleceğini çok iyi biliyordu genç kız.

Bu şarkıyı seçme sebebi neydi bilmiyordu aslında. Seviyordu, evet ama bu şarkıyı her söylediğinde ağlıyor ve bazı hatırlamaması gereken şeyleri hatırlıyordu. Bu şarkının ondaki yeri çok özeldi ama..

Şarkısı bittiğinde, jüriyi görmesini sağlayan ışığın kapalı olması nedeniyle, onların yüzlerini göremiyordu genç kız. Ama etrafındaki kocaman kafası olan kilolu görevlinin bile, büyük salonda onu gözleri kapalı dinlediğini, ıslak gözlerini açtığında görmüştü Su Dae. Gözlerinden akmış olan siyah rimel bozuntusuyla, kendini bu gün iyice rezil olmuş gibi hissediyordu zaten.
Ama şunu çok iyi biliyordu ki..


'' İlk defa bu kadar mutluydu.. ''
'' Şarkısını söylerken ilk defa bir kuş gibi hafif hissetmişti kendini.. ''
'' İlk defa, o şarkıyı söylerken içindeki acı biraz olsun hafiflemişti..''
‘’ Ve ilk defa savaşta bir zafer kazanmıştı sanki.. ‘’


En son Lee Su Dae tarafından Paz Mart 27, 2011 1:42 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 9 kere değiştirildi
Lee Su Dae
Lee Su Dae

Mesaj Sayısı : 81
Kayıt tarihi : 11/03/11
Yaş : 33
Nerden : Seul

Kişi sayfası
Maddi Durum:
SC Entertainment 2011 Seçmeleri Left_bar_bleue60/100SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty_bar_bleue  (60/100)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty Geri: SC Entertainment 2011 Seçmeleri

Mesaj tarafından Choi Ivy Salı Mart 22, 2011 2:55 pm

Neden bu kadar heyecanlıydı, Ivy? Okuldaki seçmelere birçok kez katılmamış mıydı? Öyleydi ama bu farklıydı. Belki de bütün hayatı değişecekti, kim bilebilirdi?

O kadar heyecanlıydı ki, arabasını kullanamayacağını bildiğinden, otobüsle ulaşmaya çalışıyordu SC Entertainment binasına. Şimdi, neredeyse tümü boş olan otobüsün en ön koltuğunda oturuyordu. Şoförün dinlediği şarkı, alışagelmiş bir şey değildi.

Hangi otobüste k-pop çalarlardı ki? Genelde otobüslerin hepsi sessiz olurdu ama herhalde kimse olmadığı için yapılmıştı bu. Ivy ise hiçbir şeyi duyacak durumda değildi.

Önündeki dijital panoda 'SC Entertainment' yazdığını gördüğünde, oturduğu koltuğun yanındaki kırmızı butona bastı. Otobüs tamamen durduğunda, kalktı ve aşağıya indi.

Toplu taşıtın konforlu klimasının soğukluğu, yerini yakıcı güneşe bırakmıştı. Yada, Ivy öyle sanıyordu; heyecanlı olduğundan. Artık emindi, hayatı boyunca hiç böyle hissetmemişti.

Büyük binanın girişindeki kuyruğa baktı ve umutsuzca başını salladı. Ondan önce o kadar kişi mi gelmişti? Daha dikkatli baktı sonra, bunlar yaşlı insanlardı. Ne yani, bunlarda mı katılacaktı seçmelere?

Yanından geçen kızın sesiyle rahatladı sonra, Ivy. "Bunlar, buraya gelenlerin yakınları. Seçmeler için içeriye girmeniz gerek."

Ivy, gülümseyerek karşılık verdi sadece çünkü içindeki rahatlık ve heyecanın birleşimi olan duygudan, konuşamazdı. Hızlı adımlarını binanın kapısına yönlendirdi. Şimdi tek yapması gereken, kendisine yardım edecek görevliyi bulmak ve yapabildiğinin en iyi yapmaktı. Başkasına gerek yoktu.

Girdiğinde, dışarıdakinin biraz azı olan kalabalık gözünü korkutmuştu Ivy'nin. Bu kadar kişi arasından seçilmesi, kendine de imkansız geliyordu ama sadece denemeliydi belki.

Siyah üniformasıyla durmadan bir şeyler söyleyen kadın, muhtemelen kendine yardım edecek kişi olmalıydı. Yanına usulca yaklaştı ve küçük bir çocuk gibi konuştu. "Ben başvuru.." demişti sadece ama karşısındaki üstün zekalı kadın şıp diye anlayıvermişti.

"Sıranızı beklemelisiniz. Sıra size geldiğinde, şuradaki odaya gireceksiniz." dedi ve arkadaki kapıyı gösterdi. Üzerinde 'Toplantı Odası' yazıyordu. Sonra, konuşmaktan dilinde tüy bitmiş gibi görünerek devam etti. "Önünüzde on altı kişi var ama merak etmeyin, en fazla yarım saat beklersiniz."

Ivy ise, sadece bu kadının, kendisinden uzaklaşıp diğerleriyle ilgilenmeye gitmesini izlemekle yetindi. Neden buralarda hiç boş oturacak yer yoktu?

Yarım saatin ardından, sıra kendine geldiğinde, heyecanla kalkıp, tahta kapıya doğru yürüdü. İçeri girip, salonun ortasına kocaman çizilmiş dairenin içinde durdu. Burasıydı değil mi? Bilmiyordu ki.

Son kez boğazını temizledi ve içinden sesine bir şey olmaması ve dans adımlarını unutmaması için dua etti.

Korece'si düzgün olmadığından, İngilizce söylemişti şarkıyı ve İngilizce konuşmanın Koreliler için ne kadar önemli olduğunu bilirdi. Bu onun için bir dezavantaj mıydı yoksa avantaj mıydı, aklı kesmiyordu.

Yaklaşık bir dakika süren, şarkının ardından jürinin yüzlerine baktı ve içinden kendine lanetler saydırdı. Hiçbir şey okuyamıyordu yüzlerinden ve kesinlikle Korece söylemeli olduğunu düşünüyordu. Artık bir önemi yoktu, heyecanını atmış bedenini dans adımlarına uyduruyordu şimdide..


En son Choi Ivy tarafından Salı Mart 22, 2011 4:23 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Choi Ivy
Choi Ivy
Idol News Yazarı
Idol News Yazarı

Mesaj Sayısı : 43
Kayıt tarihi : 10/03/11
Yaş : 33
Nerden : Seul

Kişi sayfası
Maddi Durum:
SC Entertainment 2011 Seçmeleri Left_bar_bleue60/100SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty_bar_bleue  (60/100)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty Geri: SC Entertainment 2011 Seçmeleri

Mesaj tarafından Park Soo Hyon Salı Mart 22, 2011 4:12 pm


"Bu kadar heyecan yapma!" dedi Yoo Chun, araba sürerken gözlerini bir an olsun yoldan ayırıp, yanında oturan kız kardeşine doğru baktı. Gözlerinde ki heyecanı görebiliyordu. Soo Hyon bugün gerçekten heyecandan ölebilirdi.

"Ben iyiyim." dedi, abisini inandırmak isteyen bir sesle; ama buna kendi bile inanmıyordu ki, her şeyi gözünden anlayan abisini nasıl inandıracaktı?

"Pekala, orada kendinden emin, ne istediğini bilen biri olmalısın. Kendine güven!" dedi genç adam, kardeşini rahatlatmak istiyordu ve ona taktik veriyordu.

"Tamam, söylediklerine dikkat ederim." dedi Soo Hyon, bakışlarını abisinin ters yönünde çevirdi, içi rahatlamıştı. "Sadece kendim gibi olmalıyım ve kendime güvenmeliyim." diye geçirirken içinden, arabanın temiz camlarından dışarıya bakıyordu.

Daha sonra kendi yazdığı sözler geldi aklına, onları mırıldanmaya başladı. Aslında küçüklüğünden beri şarkı sözü yazıyordu; ama hep amatör olduğunu düşünmüştü, hala farklı düşünmüyordu. Abisi onu zorlamasaydı bu seçmelere gitmezdi belki de. Evet, yüzü ve fiziği gerçekten harikaydı; ama bu kadarı yeterlimiydi?

Neden bu zamana kadar yazdıklarını kimseye dinletmemişti ki? Artık zamanı gelmişti. "Yapabilirim! 'Başarısızlık, başarının kaynağıdır.' unutma!" diye geçirdi içinden Soo Hyon, daha sonra durmuş olan arabanın kapısını açtı. Kafasını kapıdan uzatıp "Bıraktığın için teşekkür ederim. Buradan sonrasını kendim halledebilirim." dedi, abisine ikna edici gözlerle bakarak.

"Pekala, iyi şanslar!" diyerek, Soo Hyon'un kapıyı kapatması ile abisi arabayı çalıştırıp uzaklaştı.

Soo Hyon rahatlamış bir şekilde, abisinin arkasından baktıktan sonra bakışlarını kocaman 'SC Entertainment' yazan binanın kapısına çevirdi. "Şimdi başlıyoruz!" diyerek kollarını havaya kaldırdı, yumruklarını sıkarak, dirseklerini göbeğinin hizasına kadar düşürdü. Ve insanların bakışlarına aldırmadan kocaman kapıdan içeriye girdi.

Daha sonra elemelerin yapıldığı kata çıktı, oldukça sıra vardı. Bu kadar insanın olmasını zaten bekliyordu; ama yine de şaşırdı. Bu kadar kişi arasından '4 kişi' seçmek juri için gerçekten zor olacak gibi. Soo Hyon içinde seçilmek zor olacaktı; ama pes etmeyecekti. Henüz değil.

Sıranın kendisine gelmesini beklerken etraftaki tipleri incelemeye başladı. Çok farklı tipler vardı. Soo Hyon insanları incelemeyi seviyordu. Aklına bir kaç söz geldi; ama sonra hemen gitti. Görevlilerden biri sıranın onda olduğunu söyledi ve Soo Hyon aklındakileri unutup şu an yapması gereken işe konsatre oldu. "Asla pes etme!" dedi, sıkı bir sesle, yine insanların ona bakmasına aldırış etmeden ve tek elini yumruk yaparak. Eğer ünlü olacaksa bu bakışlara alışması gerekiyordu. Bu o kadar da zor olmayacaktı.

İçeriye girdiği zaman başı dik yürüyordu. Bu onu fazla havalı mı gösterirdi bilmiyordu; ama yine de kendinden emin görünmek istedi. Ona dikkatle bakan gözlerin tam karşısında, belli bir işaret içine alınmış yerde durdu. Jurinin 'Başlayabilirsin.' bakışları ile kendi yazdığı şarkıyı söylemeye başladı. Bu güne kadar sesinin güzel olduğunu hiç düşünmemişti; ama şu an kendi sesini gerçekten beğenmeye başlamıştı. Artık işaretlenmiş yuvarlağın içinde değil de sanki başka bir yerdeydi...
Park Soo Hyon
Park Soo Hyon
Idol News Yazarı
Idol News Yazarı

Mesaj Sayısı : 46
Kayıt tarihi : 10/03/11
Yaş : 34
Nerden : Seul

Kişi sayfası
Maddi Durum:
SC Entertainment 2011 Seçmeleri Left_bar_bleue60/100SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty_bar_bleue  (60/100)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty Geri: SC Entertainment 2011 Seçmeleri

Mesaj tarafından Seo Yun Ah Çarş. Mart 23, 2011 4:48 pm

Yuna otobüsü kaçırmamak için durağa yarım saat önceden gelmiş bekliyordu. SC Entertainment binasına gidebileceği otobüs uzaktan gözüktüğünde derin bir nefes aldı ve kaldırımın ucuna doğru yürüyüp, otobüsün durmasını bekledi. Arkasından gelen bir otobüsü daha gördü ama onun daha dolu olacağını düşünüp önünde duran otobüsün merdivenlerinden çıktı.

Kendine boş bir yer bakarken arkadan gelen otobüsün bomboş olduğunu gördü ve kendi kendine söylenmeye başladı. Tam o sırada otobüsün ani bir freni ile dengesini kaybetti ve arkasındaki adamın kucağına düştü.
Kendini kaldırıp üzerini düzeltmeye çalışırken yanaklarının yandığını hissetti ve elini bir yelpaze gibi kullanarak eski haline dönmesini umdu.

"Çok özür di," diye başlayacaktı ki adam oturduğu yerden kalkıp söylene söylene arkaya ilerledi. Yuna fırsattan istifade adamın oturduğu yere yerleşti ve dikkatlice etrafına izlemeye başladı. Eğer inmesi gereken durağı kaçırırsa uzun bir süre yürümesi gerekeceğini biliyordu ve bunun olmasını istemediği için yola dikkat kesilmişti.

SC Entertainment yazan binayı görünce yerinden kalktı. Otobüs durduğunda, onunla birlikte birkaç insan daha aşağı indi.

Binanın kapısının önüne geldiğinde, içeri girip girmemekte tereddüt etti ama farkında olmadan eli kapıya gitmiş ve ittirmişti.
Elemelerin kaçıncı katta yapılacağını kapının hemen yanında, masasında oturan orta yaşlı kadına sorduktan sonra merdivenlerden yukarı doğru çıktı.

Sonunda vardığında, asansör kullanmadığı için kendine kızdı ama kafasını kaldırıp etrafa baktığında, kızgınlığın yerini bir boşluk aldı. Ne kadar çok insan vardı sırada bekleyen.

"Bu kadar çok kişinin arasında benim seçilmem imkansız!" diye düşündü ama yine de ilerleyip sıraya girdi.

Çoğunlukla herkes, buraya gelirken güzel giyinmeye dikkat etmiş gibi görünüyordu. Bu insanların arasında Yuna, kendini çok rüküş hissetti.
Sıradan bir kot pantolon, bluz ve siyah babetlerini giymişti. Uzun siyah saçlarını gelişi güzel salmış, boynundaki kolyesi hariç hiçbir takı takmamıştı.
Zaten süslenmeyi sevmezdi ve topuklu ayakkabılarla yürümeyi hiçbir zaman becerememişti. O ayakkabılarla kendini penguen gibi hissederdi. Çünkü aynen onlar gibi paytak paytak yürürdü.

Yuna etrafı incelemeye devam ederken, arkadan çok tanıdık gelen tiz bir ses
"Abla!" diye bağırdı. Sesin geldiği yöne doğru bakmak için arkasını dönmesiyle, onu düşürmeye yetecek kadar ağır olmayan bir cismin ona atlaması bir oldu.

Kısa bir süre sendeledi ama ona sarılan kişinin Ae Cha olduğunu anladıktan sonra, kendini toparladı ve eğilip onu kucağına aldı. Arkadan yavaşça gelen annesini de görmüş oldu bu sırada.

Ae Cha'nın kulağına "Annene neden söyledin?" diye fısıldadı.
Ae Cha, ablasının boynuna gömdüğü yüzüne kaldırarak ona baktı ve aynı ses tonuyla "Eğer söylemeseydim buraya kendi başıma gelemezdim ki." dedi dudaklarını büzerek.

Yuna, Ae Cha'nın bu ifadesine gülümseyerek onu, yere indirdi ve yanaklarını sıktı. Bıraktığında Ae Cha yanaklarını ovuşturdu ve ablasına dil çıkardı.

Annesi onların yanına geldiğinde, onaylamaz bir tavırla Yuna'yı süzdü ve başını salladı.
Merhaba deme tenezzülünde bile bulunmadı. Yuna onu boşverip kardeşine döndü ve onun boyuyla eşit olacak şekilde yere çöktü.

"Çok heyecanlı mısın abla?" diye sordu Ae Cha endişeli bir şekilde. Ablasının kazanmasını istediği belliydi küçük kızın.
"Sen gelince bütün heyecanım uçup gitti." diye cevap verdi Yuna ve yanağını ona doğru uzatarak bir öpücük istediğini belirtti. Ae Cha ablasının yanağına küçük bir öpücük kondurduktan sonra elleriyle ritim tutarak dans etmeye başladı.
Yuna onun bu halina gülerek "Seçmelere benim yerime sen katılmalısın Ae Cha." dedi.

Yerde o şekilde durmaktan bacakları ağrımış olacak ki ayağa kalktı ve annesine doğru döndü.
Annesi boş bir yüz ifadesiyle bir şeyle söyleyecekti ki, bir kadın
"Bayan Seo Yun Ah" diye ona seslendi. Yuna kadına doğru dönerek gülümsedi. Kadına doğru yürürken elini dudaklarına götürüp öptü ve avucunu açıp Ae Cha'ya doğru üfledi.
Ae Cha zıplayıp öpücüğünü tutmuş gibi yaptı. Avucuna bakıp gülümsedi ve ablasına el salladı.

Yuna içeri girdiğinde jürilerin yüzlerinde ki katı ifadeyi gördü ve biraz korktu.
Mikrofonun olduğu yere doğru ilerlerken, jürilerle göz göze gelmemeye özen gösterdi. Etraf karardığında ise şarkısını söylemeye başladı. Kendi sesini ilk duyduğunda, biraz ürktü ama yine de devam etti ve söyledikçe daha da rahatladı ve küçük dans hareketleriyle şarkısına renk kattı.

Kendini yerçekiminin olmadığı bir yerdeymiş gibi hafif hissediyordu.
Bu, genellikle şarkı söylerken hissettiği bir duyguydu ve şimdi de bundan oldukça memnun görünüyordu.
Seo Yun Ah
Seo Yun Ah

Mesaj Sayısı : 15
Kayıt tarihi : 11/03/11
Yaş : 32
Nerden : Seul

Kişi sayfası
Maddi Durum:
SC Entertainment 2011 Seçmeleri Left_bar_bleue60/100SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty_bar_bleue  (60/100)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty Geri: SC Entertainment 2011 Seçmeleri

Mesaj tarafından Hae Won Choe C.tesi Mart 26, 2011 12:21 pm

Güneşin parıltılı ışıklarının arasından kayan yağmur damlaları annesinden azar işitmiş bir çocuğun, huysuz ancak sessizce akıttığı gözyaşlarını andırıyordu. Teni alev alev yanarken yüzünü göz pınarlarını dolduran gözyaşları değil, gökten ahenkle düşen yağmur damlaları ıslatıyordu. Güneş ışınları mavi, siyah bulutları yarıp saçında dans ederken yüz ifadesi hava sıcaklığının umurunda olmadığını göstermek istercesine kibirli.
Ilık bir meltem bedenini sararken köhne fakat görkemli olan binaya adımını atmıştı.. İnsanların hararetli konuşmaları ve karmaşık uğultu kulağıma ulaşınca başımı hızla kaldırıp etrafı süzdü. Lobi ağzına kadar insan kaynıyordu adeta. Bu müthiş kalabalık alışveriş merkezlerinin %70 indirim yaptığı zamanlarda bile nadir rastlanan türdendi. Cam kenarına doğru yavaş yavaş ancak büyük adımlarla ilerlerken insanların kazanmak uğruna her şeylerini verebilecekleri bu seçmeler için hazırlanışlarını dikkatle izledi. Egzersiz yapanlar, ellerinde tuvallerle hiç üşenmeden buralara gelenler, ellerinde çok fazla büyük sayılmayan bir çanta taşıyan ilizyon yapacaklarını tahmin ettikleri, kalabalık salona inat parmak ucunda yürümeye çalışanlar, sesini açmak için hazırlık yaparlar ve daha neler yapacaklarını tahmin edemediği bir sürü insan heyecanla sıranın kendisine gelmesini bekliyordu. Nihayet cam kenarına vardığında kimse onun varlığının farkına varmamıştı. Herkes sadece kendine ve yarışmaya odaklanmış durumdaydı. Ona asıl garip gelen insanların içindeki kazanabilme hissiydi. Yani o kadar insan arasından kendilerinin seçileceğine bu kadar inanmaları tuhaftı.
Zaman kumları adeta onun inadına yavaş akmaya başlamıştı. Bu kalabalık ve gürültülü ortam sinirlerini bozmasına yetmişti. Evet belki heyecanlanmaları doğaldı fakat yorulmadan bıkmadan çalışmaları ve birbirleriyle bağırarak konuşmalarını hiçbir zaman anlayamayacaktı. İnsanların çalışırken izlemek bile onu yeterince yormuştu. Gözleri nihayet insanlardan ayrılıp cam tarafına yönelince derin bir nefes aldı. Hala seçmelere katılmak için koşuşturan insanlar vardı. Telefonun titremesiyle kendine geldiğinde hava kararmaya başlamıştı. Telefonu cebinden çıkarmak için vücut hatlarını belli eden şık kotuyla cebelleşse de sonunda mesajı açabildi.


1 new message!
Jae Sun: “Selam hayatım! Gerçektende şu büyük seçmelerde misin? İnanmıyorum sana… Senin böyle şeylere ilginç yok sanıyordum. Birazdan buluşuyoruz bunu kaçırmayacaksın değil mi?”


Choe ona hak vermiyor değildi. Seçmelere girerek kendini herkese kanıtlamak ona göre değildi. Ama ayakları ona hiçbir şekilde itaat etmemiş onu buralara kadar getirmişti. Ve saatler boyunca buradan çıkabilecek olmasına rağmen çıkmamıştı. Buraya gelerek ne umduğunu bilmiyordu. Gerçekten seçmeleri kazanmak mı istiyordu? Bu kadar insan arasından sıyrılabilecek kadar yetenekli olduğuna inanıyor muydu? Burada kaldığı süre boyunca her ne kadar ortam gürültülü olsa da kendiyle baş başa kalmış gibi hissediyordu. O yaptığı hareketleri hiçbir zaman sorgulamazdı. Ama burada kendiyle savaş vermişti. İlk defa davranışlarını nedenini düşünmüştü. Bu iyi bir şey miydi bilmiyordu ama psikolojik olarak fazlasıyla yorgun düşmüştü.
“Hae Won Choe!” Görevlinin kalın ve rahatsız edici derecede yüksek sesini duyduğunda olduğu yerde donakaldı. Şimdi gitmenin tam sırasıydı. Etrafta onu tanıyan kimse yoktu. Eğer şimdi gitmezse seçmelere katılmaktan başka şansı kalmayacaktı. Sinirlerinin iyiden iyiye oynamasına izin vermemek için; sanki işe yarayacakmış gibi ellerini yüzüne bastırdı. Küçük bir avuçtan oluşsa da uzun parmakları nedeniyle daha büyük görünen elleri suratının acınası görünüşünü ustalıkla perdeliyordu.
“Benim…” Ağzından istemsiz dökülen kelimeler onu gizlice süzen gözler gibi kendini de şaşırtmıştı.



Hae Won Choe
Hae Won Choe

Mesaj Sayısı : 9
Kayıt tarihi : 17/03/11

Kişi sayfası
Maddi Durum:
SC Entertainment 2011 Seçmeleri Left_bar_bleue65/100SC Entertainment 2011 Seçmeleri Empty_bar_bleue  (65/100)

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön


 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz